Sonra da “Niye mevduata geçilmiyor” diyorlar! Alaattin Aktaş yazdı…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş mevduat faizlerine neden geçilmediğini yazdı.

2023 sona erdi, enflasyon belli oldu, finansal yatırım araçlarının net getirisi hesaplandı ve aklımıza hemen Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın bir süre önce büyük gürültü koparan röportajında dile getirdiği görüş geldi.

KKM’den çıkanların yüzde 5 kadarının dövize gitmesi karşısında ne demişti Gaye Erkan:

“Böyle bir faize rağmen dövize geçilmesi matematiksel olarak saçma!”

Kısa dönemli bakış açısıyla bu yaklaşıma pek yanlış denilemezdi. Ama ya şöyle sekiz-on yıllık, yirmi yıllık bir döneme bakınca?

Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz, misali; vatandaş da yıllar yılı “TL’de durduğu için yediği dayağı” unutmuyor.

“TL’yi tercih et, zarar et!”

Bunu biz söylemiyoruz. Doğrudan böyle söyleyen de yok tabii ki, kimse “TL’de durursan zarar edersin” demiyor. Ama oranlar ortada…

Bir veri seti hazırladık. Burada kullandığımız veriler TÜİK’e ait. TÜİK her ay olduğu gibi aralık sonu için de finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getirilerini açıkladı.

Biz bu verilerin geçmiş yıllara ait olanlarını da çıkardık ve yirmi yıllık dönemi birikimli hale getirdik. Geçmiş yılların verileri de TÜİK’in.

İşte bu veriler şunu söylüyor:

“Bak güzel kardeşim, sen Türk parası cinsinden, yani mevduat ve devlet iç borçlanma senedi alarak tasarruf edersen, kusura bakma ama cebindeki anaparadan da olacaksın, o anaparanın bir kısmı gidecek. Karar senin!”

 

 

2004-2023 dönemi, yani tam yirmi yıl… Sonuç bu!

Bu yirmi yılda parasını TL mevduatta tutan TÜFE’deki artış karşısında 100 lirasının 30 lirasını kaybetmiş.

İç borçlanma senedine yatırım yapan, yarıdan fazlasını, 52 lirasını kaybetmiş. İç borçlanma senedine ilişkin hesaplamanın, veriler 2005’te tutulmaya başladığı için on dokuz yıllık olduğunu belirtelim.

Tablo böyle işte! Paranı TL mevduat ve iç borçlanma senedinde mi değerlendiriyorsun, kaybediyorsun.

Bu deneyimdir. Uzun süredir Türkiye’den ayrı kalanların böyle bir deneyime sahip olması tabii ki beklenmez.

Yoksa kısa vadeli bakılırsa tabii ki mevcut faiz oranları dövizden daha yüksek getiri sağlıyor ve sağlayacak gibi. Ama vatandaş şu kaygıdan bir türlü kurtulamıyor ki:

“Bugün için faiz iyi gibi de, ya yarın tuhaf tuhaf adımlar atılır, ne bileyim yine nas denilerek ya da başka bir gerekçeyle faiz indirilir veya başka bir gelişme olur da kur fırlar giderse?”

Altın da altın!

Her yıl yastık altındaki altınları, yani bir anlamda kadınlarımızın bileziklerini, kolyelerini ekonomiye kazandırma girişi başlatır, bu yönde adım atmaya niyetleniriz ya, şimdilerde yine böyle bir girişim söz konusu.

Son söyleneceği tek kelimeyle başta söyleyelim; alamazsınız!

Vatandaş altını hem ziynet eşyası olarak alıyor, hem takıyor takıştırıyor, kullanıyor; üstelik kullandığı bu eşya değer yitirmek bir yana hep değer kazanıyor.

İşte yirmi yılın sonucu… 2004- 2023 döneminde en çok reel kazanç altından elde edilmiş. Yirmi yılın reel oranı tam yüzde 473. 2003 sonundaki 100 lira, altın alınarak değerlendirildiğinde geçen aralık sonunda 573 liraya çıkmış.

Borsa ikinci sırada

TÜİK, hisse senedindeki yirmi yıllık net getiriyi yüzde 155 olarak hesapladı.

Bu orana itiraz eden çok olacaktır. Çünkü borsada daha çok hisse senedi bazlı hesaplamalar yapılıyor ve bazı senetlerde de yüzlerce katlık artışlar var. Oysa TÜİK’in yaptığı borsa endeksi üzerinden bir ortalama almak. Bulunan ortalama da bu; yirmi yılda reel olarak yüzde 155’lik artış.

Bu yirmi yılda dolardan elde edilen reel getiri yüzde 18 oldu. Euro ise başladığı düzeyde, reel kazanç da yok, kayıp da.

 

kaynak : ekonomim

Sonra da “Niye mevduata geçilmiyor” diyorlar! Alaattin Aktaş yazdı…

Yorumlar kapalı.